Kur’an’da Karakter İnşası
Modern çağda ulvi yönelişini kaybeden insan, tarihte yaşanan cahiliye devirlerini aratacak derecede özünden kopmuş, Yüce Yaratıcı’nın bahşettiği erdemleri elinin tersiyle bir kenara itmiş, süfli hedefleri doğrultusunda inşa ettiği profan dünyada nefsi ve şeytanıyla baş başa kalmış ve böylece dünyayı kendisine zindan etmiştir.
Artık insan, içine düştüğü bu buhrandan kurtulmak için özeleştiri yapmak, kendisini yeniden tanımak ve tanımlamak, maddî ve manevî varlığını; olumlu ve olumsuz yönlerinin farkında olarak en sahici ve samimi bir biçimde yeniden inşa etmek zorundadır. Bunu yaparken de kendisini bir amaç doğrultusunda yaratan, onun zafiyet ve erdemlerini en iyi bilen Yüce Yaratıcı’nın hakikat çağrısı olan Kur’an’ın ışığında hareket etmek mecburiyetindedir. Çünkü vahye alternatif olarak ileri sürülen seküler ‘izm’ ve ideolojilerin, insanlığı günbegün nasıl bir uçurumun kıyısına sürüklediği artık herkesçe malumdur.
İnsan, nasıl ki, sağlıklı bir hayat için havaya, suya ve gıdaya muhtaç ise mutlu ve faziletli bir yaşam için de vahye muhtaçtır. O, kendi varlığını, var edicisinden; fazilete giden yoldaki tekâmülünü de vahiyden ve Hz. Peygamber’in rehberliğinden bağımsız düşünemez, düşünmemelidir.
Tefsir ilminin yanı sıra Din Psikolojisi ve Din Eğitimi gibi alanlardan da istifade edilerek kaleme alınmış inter disipliner bir çalışma olan Kur’an’da Karakter İnşası‘nda Doç. Dr. Yasin Pişgin, vahyin karakter inşa metodunu “aklın inşası”, “kalbin inşası” ve “davranışların inşası” olmak üzere üç ana başlık altında derinlemesine analiz ederken modern devrin insanına, ahlakî erdemlere ulaşma ile sonuçlanan tatbiki bir metot sunuyor.
Kitaptan Alıntılar
* Özelde vahyin genelde de onun sistematik bütünlüğü olan dinin temel amacı; akılda ve kalpte tevhit temeli üzerine yapılanmış bir inanç ve tasavvur; buna bağlı olarak da bir hayat tarzı inşa etmektir. Başka bir deyişle Kur’an, insanda uyumlu, bütünleşmiş ve sağlam yapılı bir karakter inşa etmeyi hedeflemektedir. Gerek Hz. Peygamberin şahsında, gerekse mü’minlerin dünyalarında Kur’an’ın yapmaya çalıştığı şey aslında böyle bir inşa sürecinden başka bir şey değildir. Bu süreç, kimi zaman “sıfırdan inşa etmek”, kimi zaman da “restore etmek” şeklinde gerçekleştirilir. Bu inşa; bir hayat tarzını öngören ve hem bireysel hem de toplumsal yanları olan kapsamlı bir projedir.
* Kur’an’a göre insan bir yandan Allah’ın; kendisine akıl, irade, kalp, bilgi, duygu, şuur ve basiret gibi pek çok kabiliyeti vererek yeryüzünde zatına halife edindiği ve omuzlarına emaneti yükleyerek yaratılanların değerlisi kıldığı; öte yandan da imtihan edilen bir varlık oluşunun hikmeti gereği zulüm, cehalet, fesat, ifsat, gaflet, nisyan, küfür, şirk, nankörlük, ihanet, cimrilik, ucûb, kibir ve gurur gibi pek çok olumsuz karakter özelliğiyle muttasıf bir şekilde aşağıların aşağısı olmaya meyilli olarak yarattığı bir varlıktır. Başka bir ifadeyle insan, kâinat içinde kendisini değerli kılan ilahi bir nefhaya ve rahmanî bir esintiye mazhar olmakla beraber çamurdan yaratılması sebebiyle süflî âleme meyilli bir tabiata sahiptir. Bu konumuyla dünya, nefis ve şeytan üçgeninde denenen insanın, Allah’ın inayet ve hidayetinin tecellisi olan vahyin inşasına duyduğu ihtiyaç izahtan varestedir.
* Kur’an’a göre canlı ve cansız bütün mahlûkât Yaratıcının varlığına türlü şekillerde delalet eden bir deliller manzumesidir. Kur’ân bu delilleri “ayet” olarak isimlendirir. Hatta bu deliller, varlığın her zerresine öyle bir nüfuz etmiştir ki, insanın iç dünyasında bile gözlemlenmesi mümkündür. Kur’an dış dünyadaki delilleri “âfâkî”, iç dünyadakileri de “enfüsî” deliller olarak niteler. Âfaki deliller vasıtasıyla insan eserden müessire, yaratılandan Yaratıcıya ulaşır ve âlemdeki gaî birlikteliğin sırrına erer. Enfüsî deliller aracılığıyla da kendisinin bu gâî birliktelik içindeki konumunu ve vazifesini anlar.
* İnsanın erdemli davranışlara ulaşabilmesi ancak, onun fıtratının olumlu ve olumsuz yönlerini dikkate alan bir inşa sistemiyle mümkün olacaktır.
Bu eksende insanın, kendi manevî boyutunu doğru bir şekilde tanımadan ve tanımlamadan olumsuz karakter özelliklerini ıslah; olumluları ise inşa ederek var oluşunun anlam ve amaçlarını gerçekleştirmesi mümkün değildir.